Verileri ihlali araç satışını etkiler mi?
“Eğer siz bir veri üretiyorsanız o veri mutlaka kullanılacaktır, ne kadar kullanılacağı ise size ve konfor beklentinize bağlı” diyen Teknoloji Blogger Rıdvan Özdemir, “Şunu çok net söylemek isterim ki eğer bir yerde bir veri depolanıyorsa o veri mutlaka ve mutlaka birileri tarafından kullanıyordur” ifadesini kullandı.

Teknoloji Blogger
Rıdvan Özdemir
– Araç teknolojisinin gelişmesiyle birlikte veri güvenliği de tartışılmaya başladı. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Daha önceleri kullandığımız telefonlar sadece arama ve mesajlaşma ihtiyacını gideren teknolojik ürünlerdi. Günümüzde kullandığımız telefonlar ise akıllandı, tansiyon ölçüyor, görüntülü görüştürüyor, bize yol tarifi veriyor, ne kadar yürüdüğümüzü söylüyor, yüzümüzü ve parmak izimizi tanıyor… Bu liste daha da uzatılabilir. Yani daha önceleri 8-9 farklı cihazın sağladığı tüm işlevleri artık sadece akıllı telefonlarımız bize sağlıyor ve bu nedenle akıllı telefonlara cep bilgisayarı da diyebiliyoruz.
Aynı şey otomotiv dünyasında da gerçekleşiyor, klasik otomobilin devri kapanırken teknoloji ile yeniden tasarlanmış bir akıllı otomobil dönemi başlıyor. Mekanik aksam ile yol alan otomobiller bizi bir yerden bir başka yere götürmeye yarıyordu, elektronik aksam ile yeniden vücut bulan otomobiller bir yerden bir diğer noktaya gidişi eğlenceli ve konforlu hale getirdi. Bir sonraki aşama ise çok daha fazlasını vaat ediyor. Yüz tanıma, parmak izi tanıma, otonom sürüş, diğer otomobillerle haberleşebilme gibi yeni onlarca özellik otomobilleri de artık sadece otomobil olmaktan çıkarıp yürüyen bilgisayar haline dönüştürüyor.
VERİ DÜNYANIN YENİ DEĞERİ
Yüz tanıma, komut ile işlem yapma, parmak izi tanıma gibi kişisel verileri kullanarak işlem yapmak hepimizin hayatını kolaylaştırıyor ve büyük ölçüde konfor yaratıyor. Fakat tüm bu verilerin saklanıp saklanmadığı, saklanıyorsa nasıl değerlendirildiği ve hangi amaçlarla kullanıldığı sorusu zihinlerde canlılığını koruyor.
Şunu çok net söylemek isterim ki eğer bir yerde bir veri depolanıyorsa o veri mutlaka ve mutlaka birileri tarafından kullanıyordur. Yasal olarak verilerinizi depolamasına izin verdiğiniz kurumlar bu verileri sizden aldıkları yetkilere dayanarak işliyorlar bu konuda bir sorunumuz yok fakat o veriler sadece izin verdiğiniz kurumlar tarafından işlenmediğine de emin olabilirsiniz. Zira veri artık dünyanın yeni değeri, yeni petrolü. Yeni bir ürün tasarlamak, var olan bir ürünü optimize etmek, müşteri deneyimini değerlendirmek, satış kanallarını anlık analiz etmek, müşteri davranışlarını yorumlamak ve müşterileri yeniden segmente etmek gibi onlarca nedenle verilerimiz her an depolanıyor, işleniyor ve paylaşılıyor.
Tüm dünyada kişisel veriler ile ilgili büyük bir hassasiyet oluştu, verilerin korunmasına dair kanun metinleri hazırlanarak yürürlüğe girdi fakat bu kanunlar da ne yazık ki sadece körün gözüne sokar gibi yapılan ihlalleri kapsıyor. Ve büyük veri işlemenin şirketlere sağladığı gelir o kadar yüksek ki bazı durumlarda cezasını ödeyerek emniyet şeridinden giden trafik canavarı gibi davranarak cezasını ödemeye razı olarak verileri kullanabiliyorlar.
İHTİYACI OLAN VERİ İHLALİ YAPIYOR
Verilerimizin izin dışı kullanımı konusu da bir şehir efsanesi veya komple teorisi değil. Hafızamızı tazeleyecek olursak Facebook’taki kullanıcı verilerinin İngiltere’nin AB’den ayrılacağı kader seçimi Brexit’te ve Trump’ın başkan seçildiği ABD seçimlerinde nasıl kullanıldığını da hatırlayacağız. Bu iki vaka veri ihlali konusunda simgeleşmesi ve ihlali sadece özel şirketlerin değil kamu kurumlarının da ihtiyaç duydukları anda yapabileceklerini göstermesi açısından oldukça değerli buluyorum. Eğer konu ilginizi çekiyorsa The Great Hack belgeselini izlemenizi tavsiye ederim.
Yüksek teknolojili araçlar hayatımıza girdiğinde de milyonlarca GB veri biriktirilecek yeni bir bağlantı noktası daha oluşacak ve gerçekten altın değerinde bir büyük veri kaynağı kullanılmak üzere analistlerin hizmetine sunulacak. Son tahlilde altını çizerek belirtmek isterim ki eğer siz bir veri üretiyorsanız o veri mutlaka kullanılacaktır, ne kadar kullanılacağı ise size ve konfor beklentinize bağlı.
VERİ İHLALİ ARAÇ SATIŞINI ETKİLEMEZ
– Otomobiller, bir çoğumuz için yatak odası gibi özel bir alanı ifade ediyor. ‘Kişisel verilerin tehlike altında’ konusu otonom araçların satışlarını etkiler mi?
Önce gerekçe sunulup sonra cevap verilir fakat ben tersten başlayıp cevabı hemen vereyim. Veri ihlali ihtimali araç satışını hiç etkilemeyecektir. Zira tüketicilerin davranış genetiğine baktığımızda bu sonuca rahatlıkla ulaşabiliriz. Örneğin sigara paketlerinin üzerinde yer alan kanser vakalarına ve uzuv kayıplarına dair görseller insanları sigara içmekten alıkoyuyor mu? Bu çok sert oldu derseniz akıllı telefonlarımızdan da örnek verebiliriz. Örneğin çalışmak için hiç ihtiyaç duymadığı verilerimize dahi erişmek isteyen rehber uygulamalarını kullanmaktan vazgeçiyor muyuz? Veya sosyal medyada en mahrem anlarımızı veya bilgilerimizi paylaşmaktan?
Görülüyor ki insanlar kendilerine bir fayda sağlandığında mahremiyetlerinden ve kişisel verilerinden belirli bir ölçüde feragat edebiliyor. Bunun iki nedeni var ilki insanın konfora olan düşkünlüğü, ikincisi ise psikolojide bilinen “üçüncü kişi etkisi” dediğimiz durum. Bu durumda insanlar başkalarını etkileyen kötü bir durumun kendilerini etkilemeyeceğini düşünüyorlar. Bu rehavet hissi de tüm olumsuzlukların sistemlere sızarken en fazla kullandığı kapı diyebilirim.
Kişisel veriler i ve mahremiyet hakkında ortaya atılan oldukça ilginç yaklaşımlar da bulunuyor. Bunlardan biri de yakın gelecekte mahremiyetin yasak olacağı yönünde. Biraz açmak gerekirse, bu yaklaşım eğer bir sistem toplumsal fayda sağlıyorsa bireysel mahremiyetin artık talep edilemeyeceğini işaret ediyor. Bu yaklaşımın en net uygulamalarını da Çin’de görebiliyoruz. Özellikle salgın döneminde kullanılan takip sistemleri kişisel verilerle neler yapılabileceğinin en açık göstergesi. Distopya değil, roman değil, tam olarak gerçek hayat bu!
Çin vatandaşlarını yüz tanıma sistemine kaydediyor ve bu veriler devasa süper bilgisayarlarda saklanıyor. Ülke genelinde kullanılan 200 milyondan fazla kamera ile vatandaşların konumları anlık olarak tespit edilebiliyor. Salgın döneminde bu konu bir adım daha öteye taşınmış, evlere de kamera sistemi kurulmuştu. Bu tip karmaşa dönemleri sıradışı ihlaller konusunda otoriter yaklaşıma sahip ülkelerin ihlallerine meşruiyet zemini yaratması nedeniyle de sıkıntılı geçiyor.
Batı’da ise başka bir yöntem revaçta: Çip taktırma. Özellikle çip teknolojisi konusunda uzmanlaşan İsviçre’de 4 binden fazla kişinin deri altına çip enjekte edildiği biliniyor. Bu çipler pirinç tanesi büyüklüğünde olup güvenlik kısıtlaması olan kapılardan geçmek, bilet almak ve personel takibi için kullanılıyor.
Yakın gelecekte ise bu çiplerin sağlık takibi için kullanılması da planlanıyor. Toplumun belirli bir kesiminin ikna edilmesinin ardından çip taktırmaya sıcak bakmayan vatandaşların da kanunlar marifetiyle çip takmaya zorlanabileceği konuşuluyor. Buna gerekçe olarak da takip edilebilir bir sağlık profili yaratmak olarak ifade edilmiş. Örneğin çip takılı bir kişi herhangi bir hastalığa yakalandığında çipin bilgilendirme yapması ve hastaya müdahale edilebilmesi planlanıyor. Geliştirilen mikroakışkan çiplerle kanserin ve kalp hastalıklarının erken teşhisi de amaçlanıyor.
Salgın hastalıklarla etkin mücadele projeleri kapsamında dile getirilen bu yaklaşımlar size de ütopik geliyorsa şu an kullandığımız ve daha önceleri sadece ALO demeye yarayan akıllı telefonların gelişimini düşünün derim. Teknoloji ve bilim birikimli olarak ilerlediği gibi disiplinler arası ortak çalışma ve bilgi paylaşımı yetkinlikleri de baş döndürücü şekilde ilerlediğinden daha önceleri çözülmesi on yıllar alan bir problem bugünlerde sadece birkaç ayda çözülebiliyor.
Burada temel sorun bu teknolojik ürünlerle insanlığa fayda sağlanmaya çalışılması değil tabi ki, endişe çip takılan insanların hem fiziksel hem de biyolojik olarak izlenebileceği gerçeği.
Fakat bu endişelerin de zamanla ortadan kaybolacağını düşünüyorum, dahası eminim. Zira burada endişe edilen bilgilerin neredeyse tamamını zaten akıllı telefonlar aracılığıyla ilgili şirketlere farkında dahi olmadan sunuyoruz. Farkında olsak da paylaşma iştahımız nedeniyle de bir zaman sonra önemsemiyoruz. Nereye gidip geldiğimizi Google Maps, ne yiyip ne içtiğimizi Instagram, kiminle evli olduğumuzu ve akrabalarımızı Facebook, ne iş yaptığımızı ve iş ağımızı LinkedIn zaten biliyor. Kişisel hayatımızın tamamına da Whatsapp’ın hakim olduğu bilinen bir gerçeklikken otonom araçlara karşı duyulan endişenin sadece alışmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
ARAÇLAR İÇİN 5G ÖNEMLİ
– Bir diğer tartışma konusu: 5G teknolojisi. Otonom araç teknolojisinin gelişmesi 5G’nin yaygınlaşmasına mı bağlı?
Günümüzde kullandığımız araçlar için direksiyon ne kadar önemliyse otonom araçlar için de 5G o kadar önemli bir konumda olacak. Zira otonom araçlar bulundukları konumu bilmek, yakınlarındaki insan veya nesnelerin farkında olmak, yolunu bulmak kısacası yolda olabilmek için çevresinden haberdar olmak zorunda. Çevresiyle haberleşmesini de 5G’nin sunduğu düşük gecikme özelliğiyle sağlayacak. Bunlara ek olarak otonom araçların, yollarında olacağı akıllı şehirlerde yer alan on binlerce sensörle haberleşmesi ve anlık cevaplar üreterek yolda seyir halinde kalabilmesini de 5G sağlayacak. Temel zorunlulukların haricinde araç içi eğlence sistemleri, akıllı otoparklar ve güvenlik uygulamaları için de yine yüksek hızlı, düşük gecikmeye sahip internet bağlantısına ihtiyaç duyan otonom araçların yaygın bir şekilde yollarda olmasının ön şartı 5G teknolojisinin aktif olarak kullanılması diyebiliriz.
Fırat İpek